Yolculuğum
Fotoğrafçılık serüvenim, 2004 yılında analog bir fotoğrafçı olarak ilk stüdyomu ve karanlık odamı kurmamla başladı. O dönemde, insanları gündelik yaşamlarında doğal halleriyle fotoğraflamak beni derinden etkileyen bir tutkuya dönüştü. Fotoğraf makinemle bir anı dondurmak, o anın ardındaki hikayeyi ve duyguları açığa çıkarmak, benim için vazgeçilmez bir heyecan kaynağıydı. Zamanla, bu tutku beni stüdyo portre fotoğrafçılığına yönlendirdi. Burada, insan ruhunun derinliklerine dokunup, onların iç dünyalarını görsellerle anlatmanın ne kadar büyüleyici olduğunu keşfettim.
Fotoğraf çekimlerimdeki her deneyim, sadece bir anı yakalamaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Her bir bakış, her bir dokunuş ve her bir gülümseme, bu yolculukta benim için adeta bir sanata dönüştü. Her kare, bir hikayeyi ve o anın duygularını yıllar boyunca yaşatacak kadar güçlü olmalıydı.
Bu sanatsal yolculuğumda, hamile, yenidoğan ve bebek fotoğrafçılığı, benim için özel bir yer edindi. Bebek fotoğraflarının yıllar geçse bile taşıdığı güçlü duygusal enerjiye hâlâ derinden inanıyorum. Bu fotoğraflar, sadece birer hatıra değil, aynı zamanda insan yaşamının ne kadar kırılgan ve değerli olduğunu hatırlatan birer zaman kapsülü gibi. Minik kahramanlarımızın büyüme yolculuğuna şahitlik etmek büyük bir onurdu, ancak kişisel sebeplerle artık yenidoğan fotoğrafçılığına ara verdim.
Bununla birlikte, evcil hayvanların masumiyeti, ailelerin samimi anları ve bireysel portrelerin derinliği, her zaman ilgimi çeken ve tutkuyla çekim yaptığım diğer alanlar oldu. Fotoğrafçılıkta yalnızca görünenin değil, arka planda gizlenen duyguların ve hikayelerin peşindeyim. Her karede, o anın ardındaki yaşamı yakalamak ve geleceğe taşımak için çalışıyorum, çünkü her fotoğrafın her AN’ın bir hikaye anlatması gerektiğine inanıyorum.
Fotoğraf çekimlerimde her zaman rahat, doğal ve samimi bir atmosfer yaratmayı hedefliyorum. İnsanların kendilerini en doğal ve özgür hissettikleri anlarda, fotoğrafların gerçek duygularını yansıtmasını sağlamak benim için büyük önem taşıyor. Bu sayede, çekilen her kare, yıllar sonra bile o anın ruhunu ve sıcaklığını koruyor. Her fotoğraf, geçmişe açılan bir pencere olmalı; yaşanmış duyguları ve anıları tekrar canlandırmalı.
İster bir aile portresi, ister video biyografisi, ister sevimli evcil dostlarınızın fotoğrafları olsun, bu güzellikleri zamanın ötesine taşıyarak, insanların hayatlarına unutulmaz izler bırakmayı hedefliyorum. Her karede, o anın büyüsünü ve derinliğini geleceğe taşımak bana büyük bir mutluluk veriyor.
Sizin hikayenizi karelere dökmek, bu eşsiz anları kalıcı hatıralara dönüştürmek için sabırsızlanıyorum. Gelin, birlikte unutulmaz anılar yaratıp, bu anları yıllar boyunca canlı tutalım.
Dreamcatcher Fotoğraf Stüdyosu Hakkında
Ankara’nın seçkin semtlerinden Gaziosmanpaşa’da yer alan, 60 m² büyüklüğündeki fotoğraf stüdyom, sıcak ve samimi bir ortam sunuyor. Modern tasarımıyla öne çıkan bu alan, rahatlatıcı bir atmosfer sağlamak amacıyla titizlikle dizayn edildi.
Stüdyonun geniş pencerelerinden süzülen doğal ışık, çekimler sırasında canlı ve doğal kareler elde etmemize olanak tanıyor. İç mekandaki düzen ve minimalist dokunuşlar, profesyonel bir çekim deneyimi sunarken aynı zamanda rahat ve stressiz bir ortam yaratıyor. Amacım, hem siz hem de sevdikleriniz için huzur verici bir çekim süreci sunmak ve herkesin kendini özgür hissedeceği bir alan oluşturmak.
Aile çekimlerinden evcil hayvan fotoğraflarına ya da kişisel projelerinize kadar pek çok farklı konsepte ev sahipliği yapabilecek bu stüdyoda, hem yaratıcı hem de keyifli vakit geçireceksiniz. Sizi, hoş sohbetler ve kahve eşliğinde yaratıcılığı paylaşmaya ve fotoğraflarınızın büyüsünü yakalamak için bu davetkar stüdyoya bekliyorum.